21. Yüzyılda Dolaşan Rahim Nereye Gider?

In Treatment: Laura Karakterinin Hikâye ve Ödipus Temaları Üzerine İncelemesi

Onur Can Çakır

7/11/2023

“Tüm zamanlardan beri söylenen erkek sözleri, kadınlığın gizemi üzerine kafa yormaktan ibarettir.”

André, J. Paroles D'hommes. Gallimard.

Antik Yunan tarihinde kimi kaynaklar için psikiyatrinin dünyaya gelişini sembolize eden mitolojik bir figür bulunur: Argonaut Melampus. Melampus, Argos şehrine vardığında kral Proetus’un yardım çağrısıyla karşılaşır. Apollodorus’a göre kralın kızlarından birkaçı adeta delirmiş, Hera ve Dionysus’a tapınmayı reddederek dağlara kaçmışlardır. Duruma el atan Melampus, kızları bulur ve Helleborus isimli bir bitkiyle tedavi ederek, aynı zamanda genç ve güçlü erkeklerle cinsel ilişkiye girmeleri için onları ikna eder. Melampus’a göre kadınların anormal hareketlerinin sebebi “rahim melankolisi” olarak tanımladığı, yeterince orgazm olamayan rahmin yaşayacağı kaçınılmaz durumdan kaynaklanmıştır. Birkaç yüzyıl sonra, bu semptomları Histeri olarak tanımlayan ilk kişi Hipokrat olur. Ona göre, fizyolojik olarak daha soğuk ve ıslak olan kadın rahmi hastalanmaya müsait yapıdadır ve kendilerine göre daha kuru ve sıcak olan erkek bedeniyle yaşanacak ilişkinin sadece üreme ve zevk için değil, rahim kanallarını temizlemesi için de önemli olduğunu vurgular. Hipokrata göre hasta bir rahim sadece hasta olmakla kalmaz, vücudun her yerinde dolaşarak yeni sorunların ortaya çıkmasına da sebep olur. Bu yazılı dile başlığını kazandıran tanımlama da böylece ortaya çıkar: Dolaşan Rahim.

Rahim üzerinden yapılan ilk vurgulamalarda, sürekli hareket halinde oldukları söylemi bir tesadüf müdür? Melampus’un hikâyesinin tamamlanabilmesi için her şeyden önce, bitkilerle olan deneyimlerinden, hastalarının bedensel belirtilerini yorumlayabilme kabiliyetinden de önce bir şeyi daha bilmesi gerekir ki o da şehri terk eden kadınların nereye kaçtığını bulmaktır. Her ne kadar aktarım ilişkisini yönetememiş Paul’un etik ihlalleri dikkat çekiyor olsa da yalnızca etik üzerine düşünmek, dizi boyunca Paul’un yaptığı hatayı tekrar ederek bir kadının arzusunun kökensel geçmişini görmezden gelmemize neden olabilir. Bundan dolayı, 21. yüzyılda bir nevrotiğin arzularıyla, başkaldırışıyla, ödipal üçgendeki konumlanışıyla döndüğü istikametin neresi olabileceği In Treatment dizisindeki Laura karakteri üzerinden cevaplandırılmaya çalışılacaktır.

Yollarını değiştiren bu kadınların nerede gittiklerine dair Freud ve Breurer, yazmış oldukları Histeri Üzerine Çalışmalar kitabında ilk çıkarımlarını yapar. Her ne kadar cinsel travmalardan doğrudan bahsedilmese de, “zedelenmesel histeri” olarak tanımlanan tür için bireyin yaşam öyküsünün önemi vurgulanmış olur. 24. Seminerinde ise Lacan, Hysteric kelimesini Hystoric’e dönüştürür. Bu vurgu, hem histeriklerin bolca hikâye anlattıklarını, hem de sürekli bir hareket halinde olduklarını işaret ediyor olabilir ki benzer şekilde Soler, bir kültür ürünü haline gelmiş kadının, her dönem yüzleştiği olaylara göre değişen bir hystoric işlevi aldığını hatırlatır. İlk bölümden itibaren Laura için bu çağrışımı yapacak dinamiklerin eşlik edeceğini görürüz. Her seansta, anlattığı bir hikâyesi ve arka planda sahnenin gerçek yüzünün ne olduğuna dair ipuçları bizi beklemektedir. Başlangıçta, aynı gün içinde iki farklı ültimatoma maruz kaldığını dile getirir. Birincisi, iki yıldır ilişkide olduğu Andrew tarafından “ya evleniriz, ya da bu ilişki biter” ifadesi olur. Yaşanan kavga sonucu kafa dağıtmak için gittiği mekândayken yakınlaştığı kişinin kendisini lavaboya kadar takip etmesi ise ikinci ültimatomdur: “Ya sevişiriz, ya da ilişkimiz biter”.

Bu hikâyeyi önemli kılacak kısım ise, seanstayken aslında ilk ültimatomu bizzat Laura’nın Andrew’a vermiş olduğunun ortaya çıkmasıdır. Yemek yedikleri sırada evlilik konusunu açan Laura, belirsizliğe olan hassasiyetini bildiği için sevgilisini provoke etmiş, evliliğe olan çekincelerinden bahsedemediği için evi terk etmekte çözüm bulmuştur. Daha ilginç olanı ise Laura’nın, olayları anlatırken sevgilisinin evlilik ve çocuk yapmaya yönelik arzularını “metroseksüel” olmaya benzetmesi, adeta onu kadınsı bir konuma yerleştirmesidir. Bizler bu belli belirsiz detaylar üzerine düşünürken aynı seansın sonunda Laura’nın, 1 yıldır terapistine karşı içinde beslediği hisleri paylaştığını öğreniriz ve karakterlerin peşini bırakmayacak güç savaşının da fitili böylece ateşlenmiş olur. Bütün arzularını, fantezilerini gerçekleştirebilme umuduyla ortaya atılan bu duygu yüklü itiraf, bir noktadan sonra “kimin daha haklı olduğu” iddiası üzerinden devam eder. Bir tarafta Laura’nın inatla hislerinin doğruluğunu kanıtlamaya çalıştığı, diğer tarafta kendi arzularından çekinen terapist Paul’un etik sınırları öne sürerek onu püskürtme çabaları arasında geçen bu süreç içerisinde Paul’da farkında olmadan bir ültimatom verir: “Ya bana aşık olmaya son verirsin, ya da bu terapi son bulur”. Karakter, hikâyesinde yankılanan çelişkilere yönelik gelen yorumları bastırmaya, üzüntüsünü cinselleştirerek “yaralı” gördüğü karakterlerle girdiği ilişkileri terapiye taşımaya başlar. Semptomun sesini dinlediğimiz, birbiriyle iç içe haldeki çatışma ve baştan çıkarma denemeleriyle geçen 5 bölümün ardından Laura’nın travma öyküsü ortaya çıkmaya başlar: 16 yaşındayken, evlerinde kalan aile dostları olan 40 yaşındaki David’le birden fazla kez cinsel ilişkiye girer. Arzularına yenik düşen Paul’un terapiyi sonlandırmasıyla hikâyeler de son bulmuş olur.

Freud’a Dönüş: Hiyerogliflerin örttüğü boneli kafalar

Freud, histeriyle kadınsılık arasında ilk denklemi kurduğu “Kadınlık” metninde histerik semptomların çözümlenmesini hiyeroglif alfabesindeki harflere benzetir. Benzer şekilde, ruhsal zemindeki kadınsı ve erkeksi konumlanma dizide de dikkat çekici ipuçlar barındırır. Hikâyelerin birinde, Andrew’ın yeni evlerine alacakları mobilya için yetkili kişiyle konuştuğunu gören Laura, seansta bu konudan bahsederken Andrew’ın eşcinseller gibi hareket ettiğini ima eden bir yorumda bulunur. Kadınsıyı çağrıştıran davranışlar açıkça Laurayı rahatsız eder. Bu rahatsızlığın, Paul’e karşı beslediği arzularla ilişkisini anlayabilmek için Andrew-Laura-Paul üçgeninin, Laura’nın 16 yaşında kurduğu üçgene olan benzerliğine dikkat çekmek gerekir. Annesinin ölümüyle birlikte baş başa kaldığı babasından kurtulmak istediği bir anda evlerine David gelmiştir. Yemek için oturduğu mutfak masasının bir yanında hor gördüğü babası, diğer yanında ise David vardır. Güçlü yapısı, atletik, erkeksi karakteriyle Laura’nın en başından beri dikkatini çeken ve sonu cinsel istismarla biten bu ilişki, bize Freud’un ortaya koyduğu Yineleme Zorlantısı kavramını çağrıştırır. Burada tekrarlanan şey sadece ilişki örüntüsünden ibaret değildir. Laura belki de defalarca kez tekrarlanacak bir ensestüel fantezinin zorlantısını yaşamaktadır. Bilinçdışı üzerinden yeniden tasarımladığı bu ilişkide Andrew fallusu kaybetmiş, endişeli, kadınsıyı temsil etmektedir. İlişkisine çok değer veren, bir gün evleneceklerinin hayalini kuran Andrew’ın aksine Paul erkeksiliği, olgunluğu, fallusu temsil eder. Freud, bastırılan materyalin asla hatırlanamadığını, ancak bu materyalin defalarca kez hayatında tekrarlanacağını ifade ederken Laura’nın zorlantısının işlevini de görmeye başlarız. Hem karşısına çıkan bütün David’leri baştan çıkaran olabilmeli, hem de tekrardan fallusun kendisi, ötekinin arzu nesnesi olabilmek için eline geçen bu fırsatı değerlendirmelidir.

Laura’nın babasının simgesel boyutta neyi temsil edemediğini anlayabilmek için baba figürüne yapılan atıfı yeniden hatırlamak gerekir: Bir yeni doğanın dünyasında baba henüz devrede değildir, ensest yasağının simgesel halini temsil eder. Henüz çocuk tarafından görülür olmadığı için örtük yasa üzerinde var olur. Ödipal dönem, babanın görünür olduğu, gerçek kimliğinin ortaya çıktığı andır. Çocuğun arzu nesnesine ulaşması önüne engel olur ve simgesel babadan gerçek babaya geçişi temsil eder. Üçüncü aşamada ise çocuk artık yasaya saygı duyar ve bilinçdışına bastırır. Babaya karşı nefret, kıskançlık, saygı gibi karmaşık duygulara sahiptir. Fallusa sahip olduğu için kıskanılan, ama aynı zamanda da nefret edilen bu figür hayali babadır. Laura, hayali baba simgesinin parçalanmış bir temsiline sahiptir.

Dora ve Laura

Kadınlar için tamamlaması yıllar sürecek ödipus kavramında Laura’nın nerede olduğunu bulabilmek için ise Freud’un Dora vaka analizinden faydalanmamız gerekir. 8 yaşından bu yana açıklanamamış fizyolojik semptomlar gösteren Dora, her ne kadar Freud’un başarısızlıkla sonuçlanan bir analizi olsa da, sonrasında üzerine yapmış olduğu eleştiriler sayesinde en önemli vaka çalışmalarından biri olur. Önce 16, sonra 18 yaşında aralıklı olarak analize gelen bu kızı baştan çıkarmış pek çok kişi bulunmaktadır: Bay K, Bayan K ve Dora’nın babası. Dora, daha önce Bayan K ve babasının gizli ilişkisini desteklemiş, sonrasında Bay K’nın bir kır gezisinde kendisini öpmesi sonucunda düşmanca tutum sergileyerek ilişkilerini sonlandırmaları için çabalamıştır. Bahsettiğimiz vakada 2 farklı ödipal üçgen bulunmaktadır. Bunların ilki Dora-Baba-Bayan K, diğeri ise Dora-Bay K-Baba arasında geçer. Laura’nın 16 yaşındaki durumuna baktığımızda ise Laura-David-Baba arasındaki ilişkinin göze çarptığını görürüz. Bizim için önemli olan ilk benzerlik hem Dora’nın, hem de Laura’nın babasının fallusu kaybetmiş kişiler olmasıyla başlar. Laura’nın babası, kızına tıpkı Dora vakasındaki baba gibi muhtaçtır, ancak Laura vakasında bahsettiğimiz muhtaç olma hali iyi anlamda değildir. Laura, babasını “toksik bir gaz, narsisistik bir baba” şeklinde tanımlamakta, kendisine bağımlı ve beceriksiz olduğunu ifade etmektedir. Şüphesiz ki kızı için Baba bir eril erkeği değil, fallusu kaybetmiş kadınsıyı temsil etmektedir. O artık hayali baba değil, sinik bir varlık olarak konumlanır. Annesiz geçen bir yılın ardından David, hayat dolu, karizmatik, yepyeni bir fallus sembolü olarak ortaya çıkar ve Laura’nın ödipal döneme regrese olarak ensestüel fantezilerinin yeniden canlanmasına sebep olur.

Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, Laura için kurulmuş olan ödipal karmaşayı aşabilmesi için yeterli değildir. Bir kızın genital konuma erişebilmesi için ebeveynlerine dair ensestüel fantezilerini terk edebilmesi gerekir. Dora’nın bu konuda bir miktar daha şanslı olduğunu söyleyebiliriz, çünkü Bayan K, hem babasıyla arasına koyduğu kadın olarak Dora’nın kadınsı özdeşleşmesini sağlıyordu, hem de babanın “fazla” yakınlığına karşı bir aracı işlev görüyordu. Hâlbuki annenin ölümüyle birlikte Laura’nın evinde kendisinden başka hiçbir kadın kalmamıştır. Kesin yorum yapamayacağımız kısım Laura’nın 15 yaşından öncesine dair elimizde fazla bilgi bulunmamasından kaynaklı. Freud’un baştan çıkarma kuramının bu vakada işleyip işlemediğini yazmak spekülatif yorumlardan öteye gidemez. Ancak şunun farkındayız ki bir babanın baştan çıkarması için kızına yönelik erotik bir eyleme sergilemesine gerek yoktur, yalnızca şefkat içerikli bir davranış dahi küçük kızın zihninde erojen uyarılmaya sebep olabilir. “Ama bilindiği gibi cinsel içgüdü sadece erojen bölgelerin dolaysız uyarımıyla uyarılmaz. Sevecenlik dediğimiz şey de bir gün erojen bölgeler üzerindeki şaşmaz etkisini mutlaka gösterecektir.” yorumunu yapan Freud tam olarak bundan bahsetmektedir.

Hem Dora’nın analizi, hem de Laura’nın terapisi başarısızlıkla sonlanmıştır. İlginçtir ki terapist koltuğunda oturan iki erkeğin de önemli bir konuyu göz ardı ettiğini görürüz. Bu konu annenin işlevi, daha doğrusu annenin cinselliğidir. Abrevaya’ya göre çocuklar sadece anne ve babayla özdeşleşmekle kalmaz, her iki ebeveyn de o çocuğun aşk nesnesi haline gelir. Bundan dolayı bütün insanların içinde kadınsı ve erkeksinin varlığından söz etmek gerekir. “Artık ben de her cinsel birleşmenin dört bireyi içeren bir olaya karşılık geldiğine alışmaya başladım” sözüyle Freud, bu konunun altını çizer. Dora vakasında Freud, daha sonrasında “Kara Kıta” olarak tanımlayacağı anne cinselliğinin çocuk üzerine etkisini henüz keşfetmemiş, bundan dolayı analizi baba-kız denklemi üzerinde kurmuştur. Bu da Dora’nın annesinin analizde yeteri kadar yer almamasıyla sonuçlanır. Benzer bir durum, terapistiyle olan ilişkisinde Laura için de geçerlidir. Seans sırasında annesine dair yaptığı tek vurgu, kansere yakalanmadan önce Laura’ya yapmış olduğu çiz keklerin hatırasının canlanma anıdır. Keklerden gelen kokunun bütün evi nasıl kapladığına dair özlemi uyanır. Ancak Paul, muhtemel bir bastırma anından sonra bu anımsama ortaya çıktığı için durumu ciddiye alamamış, izleri takip edememiştir. Danışanına yönelik felaket bir aktarım yönetimini bize izletmiş olsa da, Paul’un en görünmez hatası kendi kadınsı yanını özümseyememiş olmasından kaynaklanır. Bu metinin başlığında yer alan sorunun cevabı da tam olarak bu noktada verilebilir: Kadınların çift cinselliği, aynı cinsiyeti paylaştıkları birincil bakım verenlerinden dolayı erkeklerden daha belirgin tasarıma sahiptir. O halde 21. Yüzyılda yaşayan kadın nevrozunun geriye giden izlerinin, her koşul ve durumda olmasa da, anneye gidiyor olduğunu unutmamak gerekir.